“Vefa” ne demekti hatırlayan var mı

 

Birazdan okuyacağınız konuya daha evvel de bazı yazılarımda değinmiştim. Fakat bu yazıda tamamıyla bu hususta sohbet edeceğiz.

Ben bir iş adamıyım, bugün itibarıyla tam 33 senedir iş ve ticaret hayatının içindeyim. (Rahmetli babamın tuhafiye dükkânında 5 yaşımdan üniversiteye başlayıncaya kadar çırak olarak çalıştığım göz önüne alınırsa, neredeyse yarım asırdır dükkân tozu yuttuğum ortaya çıkıyor.)

Ticari faaliyetimde borç almaktan hiçbir zaman korkmadım. Çünkü, dürüst çalışıyorsanız, gayrı meşru yollara sapmazsanız ve doğru planlama yaparak yatırım, ticari işlemler ya da üretim için borç aldıysanız eğer, o borç ödenir.

***

Fakat bir borç vardır ki hiçbir maddi karşılığı yoktur. Ne yaparsanız yapın ödemeniz mümkün değildir. O da, gönül borcudur.

Bu gönül borcu öyle bir şeydir ki, derin bir hissediştir. Sadece, vefa sahibi insanların hissedebileceği bir duygudur. Dışarıdan zorlamayla ya da kişinin kendini mecbur görmesiyle olacak şey değildir. 
Bu hissedişin ortası olmaz. Bir kişide ya vardır ya da yoktur.

İşte, ödeyebileceğim konusunda bir türlü emin olamadığım borç türü de budur.  
Ta içimden gelen ve vefa duygumla harmanlanan gönül borcu…

***

Kendimi bildim bileli, aklım erdi ereli Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onun kurduğu Cumhuriyet’i öğrenme ve anlama çabası içinde oldum. Bu gayretim hız kesmeksizin devam etmektedir.

Cumhuriyetimize, devletimize ve milletimize hizmet etmiş kişilere daima sevgi ve saygı duydum.

Özellikle alçak ve hain kumpas davalarından sonra, devlete hizmet etmiş vatanın en seçkin ve değerli evlâtlarına yapılan haksızlığı ve zulmü görünce bu sevgim ve saygım kat kat arttı. 
Bu süreçte, şanlı ve kahraman Türk Deniz Kuvvetleri’nin vatansever mensuplarına hayranlığım iyice pekişti.

Elbette ki sadece onlar ya da diğer kumpas mağdurları değil, Türkiye için fedakârca çalışan tüm devlet adamları gözümde daha da büyüdü. 
Bu mümtaz şahsiyetlere hissettiğim gönül borcu ve vefa en yüksek seviyede. “Hissettiğim bu borcu nasıl öderim” sorusunu kendime sorduğumda, şu cevabı veriyorum:

Bu kıymetli kişilere daima sevgi ve saygıyla yaklaşmak, eğer varsa kitaplarını okumak, elimden geldiğince ve kendi naçiz çapımda onlarla ve fikirleriyle ilgili makaleler yazmaya çalışmak, neredeyse tamamı benim dünya görüşüme uyan değerli düşüncelerini topluma aktarmak, hâlâ tanımayan varsa toplumun onları tanımasını sağlamak, böyle fedakâr Cumhuriyetçi vatanseverlerin untulmamasına gayret etmek, Türk milletine böyle üstün nitelikli devlet adamlarının var olduğunu hatırlatmak ve toplumun asla karamsarlığa kapılmamasına kendimce katkıda bulunmak… 
Ve… 
Onları kendi iç dünyamda en seçkin ve ayrıcalıklı yere oturtmak…

***

Yazının devamında, Türk milletine mensup olmam hasebiyle, kendimi gönül borçlusu gördüğüm bazı değerli Türk devlet adamlarını anmak istiyorum. 
Sizi temin ederim ki şu an aktif devlet görevinde olan ya da olmayan pek çok değerimiz daha var. 
Umutsuzluğa yer yoktur. Eşsiz insan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in yetiştirdiği vatanseverler Cumhuriyet’e sahip çıkacaktır. 

*** 

10. Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’i; Cumhuriyet değerlerine, Anayasa’ya, hukuk devletine, evrensel hukuk normlarına, demokrasiye, kuvvetler ayrılığı ilkesine sıkı sıkıya bağlılığıyla anmak isterim. Çok kıymetli Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer, az evvel zikrettiğim üstün vasıflarını devleti idare ederken kullanan çok değerli bir devlet adamıydı. 
Ayrıca, devlet görevinin kendisine emanet edildiğinin bilincinde bir kişiydi. Daima buna uygun görev yaptı. Emanete asla ihanet etmedi.  
Devleti, Cumhuriyet değerlerine ve Anayasaya‘ya bağlı olarak ve tarafsızlık ilkesinden sapmadan, fevkalade başarılı yönettiği kanısındayım.

Onun devletin en yüce makamında bulunduğu 7 sene zarfında Türkiye’de yaşamaktan her zaman onur ve mutluluk duydum, duyacağım. 
Bulunduğu yüce makamda sergilediği tevazu ve devletin yüksek menfaatlerini her şeyin önüne koyan ve kamu kaynaklarını koruyan hassasiyeti devlet görevine talip olan herkes tarafından örnek alınmalıdır.

Kıymetli Cumhurbaşkanı’mızın eşsiz insanî kalitesini, zarafetini ve nezaketini de ayrıca belirtmeliyim… 
Zat-ı âlilerini hasret, sevgi ve saygıyla anıyorum…

***

Çocukluğumdan bu yana askerleri çok severim. Bu sevgimin ebedi ve yegâne liderim Atatürk sevgime paralel olduğunu düşünüyorum.

Kumpas davaları süresince, tüm Türk askerlerini sevmekle birlikte, denizcilerimizle ayrı bir gönül bağım oluştu. O sözde hukuk davaları sürecinde, hemen hiçbiri savunma yapmayarak, hâkim ve savcı kılıklı zavallı piyonların suratlarına birer çift boş eldiveni çarparcasına birer manifesto verdiler. O konuşmalar elbette ki tarihe geçti…

Bu kahraman “adamlar”, rezil bir çadır tiyatrosundan başka bir şey olmayan o sözde mahkemeyi tanımadılar. En ufak bir yılgınlık, bıkkınlık, karamsarlık ve ümitsizlik göstermeden dimdik durdular.  
Yürekleri, bilinçleri ve vicdanları tertemiz, lekesiz ve üniformaları gibi apaktı.

***

Amiral Cem Gürdeniz, daha 2006 yılında, henüz amiralliğinin üçüncü senesinde Mavi Vatan kavramını Türkiye’nin gündemine soktu. Yazılarımı sürekli takip eden okur dostlarım, Mavi Vatan ve Cem Gürdeniz konusunda yazdığım pek çok yazıyı hatırlayacaktır.

Amiral Cem Gürdeniz‘in yaptığı o kadar büyük bir hizmettir ki, Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’deki tüm jeopolitik ve jeostratejik hamlelerini doğru yapmasını sağlayacak ve ülkemiz lehine değiştirecek niteliktedir. Mavi Vatan, denizlerin de vatanımıza dahil olduğunu ve Anadolu ve Trakya’dan ayrılamayacağını Türk milletine öğretmiştir. Karadaki vatanımızın yarısından daha büyük bir vatan parçasının denizlerde olduğu farkındalığını yaratmıştır. Türk milleti Mavi Vatan’ına Amiral Gürdeniz sayesinde sıkı sıkı sarılmıştır. 
Vatan ve millet kendisine minnettardır.

Devlet de, Mavi Vatan kavramını aynı Türk milleti gibi sahiplenmiştir. Umulur ki bu konuda geri adım atılmaz.

Çok değerli bir devlet adamı olan Amiral Cem Gürdeniz, devlete ve millete pek çok hizmette bulunmuştur, bulunmaya devam etmektedir. Bundan önce hiçbir hizmet yapmamış, bundan sonra da yapmayacak olsa bile, Türkiye’nin en yüksek millî menfaatlerini temin edecek olan Mavi Matan kavramını Türkiye’ye kazandırmış olması, onu sonsuza kadar büyük bir devlet adamı olarak anmamıza yeter…

***

Türk Deniz Kuvvetleri’nin 25. Komutanı rahmetli Oramiral Özden Örnek, anmak istediğim bir diğer büyük devlet adamıdır.

Mükemmel bir deniz subayı, amiral, komutan ve müstesna bir Türk aydını olmasının yanı sıra, sadece MİLGEM projesini muazzam seviyede geliştirip yerli harp sanayimize yaptığı unutulmaz katkı, bütün bir ömre yetecek bir hizmettir.  
Yerli harp gemileri sanayisi onun ayak izlerinden yürüyerek muazzam başarılara imza atıyor. Türk milleti Özden Örnek Amirali asla unutmayacaktır. 
Kıymetli komutanımızın aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

Oramiral Özden Örnek gibi kumpas davaları sırasında ya da sonrasında yakalandıkları hastalıktan kurtulamayarak vefat eden rahmetli Amiral Soner Polat ve rahmetli Amiral Cem Aziz Çakmak’ı da devlet adamı kumaşına sahip büyük değerlerimiz olarak rahmet ve saygıyla anmak isterim.

Yine kumpas davasında hedef alınan çok değerli bir isim olan Amiral Kadir Sağdıç’ı da üstün vasıfları, liderliği, komutanlık niteliği, deniz kuvvetlerimize kazandırdıkları ve devlet adamı özellikleri ile anmak istiyorum.

O da devlet hizmetinden çok erken koparıldı. Buna rağmen kıymetli Amiral Sağdıç, paha biçilmez derecede önemli ve değerli görüşlerini, tecrübe, birikim ve fikirlerini kamuoyuyla paylaşmaya, ülkemizin millî menfaatleri konusunda çalışmaya devam ediyor.

*** 

Değerli okur dostlar, Türk Dışişleri Bakanlığı’nın tarihi süresince pek çok büyükelçi görev yapmıştır.  Bazıları görev süreleri içinde bile iz bırakamazken, bazıları da aradan çok uzun seneler geçse bile asla unutulmamaktadır.

Bir önceki makalemde “Harici Bir Hariciyecinin Not Defteri” isimli mükemmel kitabını tanıtmaya çalıştığım Büyükelçi Müfit Özdeş de unutulmayacaklar arasına giren bir büyükelçidir.

Kitabı muhakkak okumanızı tavsiye ediyorum. Müfit Özdeş‘ın nasıl bir devlet adamı olduğunu göstermek için, kitabından bir örnek vermekle yetineceğim.

4 Temmuz 2003’te sözde müttefik olan Amerikalıların Süleymaniye’deki Türk askerinin başına alçak ve kalleşçe çuval geçirmesi Büyükelçi Müfit Özdeş‘i derinden üzmüş ve yaralamıştır. O sıralarda Afganistan’da bulunmaktadır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kâbil Büyükelçisi’dir. Kendisinin ifadesine göre, o gün ya da bir gün sonra arkadaşlık da yaptığı ve aklı başında bir kişi olarak değerlendirdiği Amerikan Büyükelçisi Robert Finn Türk Büyükelçiliği’ne ziyaretine gelir. 
Ziyaretten önce Büyükelçi Özdeş, Kâbil’de konuşlu Türk birliğinden bir albayı arayarak özel harekâtçı asker ister.  
Müfit Özdeş, her zaman iki araba dolusu muhafızla gezen Amerikan büyükelçisini  
kapıda karşılayarak içeriye buyur eder ve görüşürler. 
Normalde iki büyükelçi içeride görüşürken, Amerikan büyükelçisinin muhafızlarına da çay, kahve ikram edilmektedir. Bu defa bırakınız ikramı, Büyükelçi Özdeş’in önceden verdiği talimatla kahraman özel harekâtçılarımız silahlarını derhal Amerikalılara çevirirler ve oturmalarına bile müsaade etmeden, büyükelçiler dışarı çıkıncaya kadar silahları üzerlerine doğrultmuş vaziyette ayakta bekletirler. 
Dışarı çıkan Finn, Müfit Özdeş’e ne olduğunu sorduğunda Türk büyükelçinin verdiği cevap aynen şudur: 

“Kusura bakma, sana sözüm olamaz. Ama bakarsın senin adamlar senin haberin olmadan bir yerlerden emir alıp kafamıza çuval geçirmeye falan kalkabilirler diye önlem aldık.”

İşte mütekabiliyet. 
İşte onurlu bir insanın izleyeceği onurlu dış politika. 
İşte Türk Cumhuriyeti'nin Büyükelçisi. 
İşte devlet adamlığı.

Büyükelçi Müfit Özdeş‘i sevgi ve saygıyla anıyorum.

***

Siyasetçiler içinden maalesef devlet adamı çıkma oranı son 40 yılda giderek azalmaktadır. Her siyasetçi politika yapar ama her siyasetçi devlet adamı olamaz. Bir kişinin milletvekili, bakan, başbakan ya da cumhurbaşkanı olması, onun devlet adamı olarak nitelenmesine katiyen yetmez. 

Bir siyasetçinin devlet adamı olabilmesinin ilk ve temel şartı; kendi siyasi istikbalini, ikbalini ve şahsi menfaatlerini düşünmeden devlet adına düşünmesi gerekliliğidir.

***

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı makamına kadar yükselen Büyükelçi Onur Öymen bu yazıda vermek istediğim son örnek kişi.

Öymen, yaptığı devlet hizmetinden sonra siyasete girmiş ve Cumhuriyet Halk Partisi’nde bir dönem genel başkan yardımcılığı görevini üstlenmiştir. O dönem yapmış olduğu çalışmalarla Türkiye’nin yüksek menfaatlerini savunmuş ve partinin dış politikasının doğru bir düzlemde yürümesi için elinden geleni yapmıştır. Bu çalışmaları, muhalif bir siyasetçi ve milletvekiliyken devlet adamı olarak nitelenmesine yetmiştir.

***
Türk milleti yukarıda sadece bir kısmını andığım devlete ve millete büyük hizmetlerde bulunmuş olan ve bulunmaya devam eden bu değerlerini katiyen unutmamalı, tam tersine onlara vefasını göstermelidir.

Bu vefa, şahsen tanışıklık gerektirmez. Bu seçkin kişilerin kitaplarını okumak, okumayanlara kitaplarının okunmasını tavsiye etmek, internetten bu değerlerimizin görüşlerini açıkladıkları programları izlemek, bu fikirleri aile ve sosyal çevreyle paylaşmak…   
Bu yapılacaklar, sadece kişisel olarak gösterilecek bir vefa değil, toplumun aydınlanması açısından da büyük bir kazanç olacaktır.

***

Aziz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve büyük Türk milletine hizmet etmiş olan ve etmeye devam eden tüm değerli Türk evlâtlarına ödeyemeyeceğimi bildiğim gönül borcu hisleriyle kalpten ve derin teşekkürler, sevgiler, saygılar…

 

 

 

 

  • Mehmet S. Nane

  • 26 Ekim 2021

Sayfayı Paylaş

Yorumlar

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

leaf-right
leaf-right