270 bin


Bilgiyi Yeniçağ gazetesinin güvenilir yazarı Arslan Bulut’un bugün tarihli (9 Ağustos 2021) makalesinden aldım. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mevcudu 270 bine düşürülmüş. 
Bu konuda şu dakikaya kadar bir yalanlama gelmediği için doğru kabul ederek bu yazıyı yazıyorum. 
(Belirtmeliyim ki, bazı kaynaklarda bu sayı 300-350 bin arası rakamlarla verilmektedir.)

***

Takip ettiğim kadarıyla, son yıllara kadar mevcut millî güvenlik ihtiyaç ve risklerine karşı, Türk Ordusu’nun mevcudu 550-700 bin arasında belirlenmişti. 

Bu, kural ve teamüllerin hâkim olduğu Türk Ordusu’nun ülkemizin güvenlik ihtiyacına cevap verebilmesi için çok uzun yıllardan itibaren hesaplanmış olan asker sayısıydı.

O hâlde, ordunun mevcudunun yarıya; hatta yarıdan da az miktara düşürülmesinin sebebi nedir acaba?

***

Alçak kumpas davalarıyla ordunun yapısı tarumar edilmiş, orduda neredeyse amiral ve kuvvetlerde kurmay bırakılmamıştır. Bu, misli görülmemiş hainlik neticesinde Türk Silahlı Kuvvetleri ve özellikle Türk Deniz Kuvvetleri’ne çok kötü darbe vurulmuştur. 

Son yılların Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararlarına bakınız lütfen. General/amiral terfilerinde kurmaylık oranının ne kadar azaldığını göreceksiniz.

Sizi yormayayım ve bizzat yaptığım hesaplamayı aktarayım. 2021 YAŞ toplantısında albaylıktan general/amiralliğe yükselenlerin kurmaylık oranları şöyle: 
Kara Kuvvetleri’nde %16, Deniz Kuvvetleri’nde %50, Hava Kuvvetleri’nde %0! 
Vahameti görebiliyor musunuz?

“Kurmay aklına” her yerde ve elbette ki Türk Ordusu’nda da çok ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde, Paşalığa terfi ettirecek Kurmay Albay’ımız kalmamış (Sınıf subayı olan ve terfi eden albaylarımız lütfen alınganlık göstermesin. Bu yazıda onları değil, hatalı kurgulanan “yeni” sistemi sorguluyoruz.)

***

Hatırlatmalıyım ki, bu kumpas davalarla zaten çok yıpratılan Türk Ordusu’nun, yetmez gibi, 15 Temmuz alçak darbe girişiminden sonra hükümet tarafından liseleri, harp okulları ve akademileri kapatılmıştır.  
Çok merak ediyorum, kurulan Millî Savunma Üniversite’sine Orgeneral statüsüyle rektör yapılan tarih profesörü, arzu edilen seviye, özellik ve donanımda subay ya da kurmay “yetiştirebiliyor mu?”

***

Türk Ordusu’nun Mete Han’dan bu yana 2.000 yıllık şanlı bir geçmişi vardır. Yerleşmiş, kurumsallaşmış ve kökleşmiş yapısıyla yap-boz gibi oynamak orduya da, devlete de millete de hayır getirmez.

Böyle sorunlu bir coğrafyada yer alan ve son yıllarda millî güvenlik sorunları hızla artan Türkiye’de ordunun mevcudunun azaltılması hangi amaca hizmet edecektir?

Soruyorum: Son yıllarda Doğu Akdeniz, Ege ve Karadeniz’deki millî güvenlik risklerimiz artmış mıdır azalmış mıdır; Suriye’de gelinen durum çok mu barışçıldır; Kıbrıs konusunda tezlerimiz kabul mü edilmiştir; Amerikan savaşçısı artığı Afganların ülkemize elini kolunu sallayarak gelmesi hayrımıza mıdır; Suriye'den gelenler geri mi dönmüştür; sayılarının 10 milyon olduğu söylenen göçmenlerin yollanması için çalışma mı başlatılmıştır, yoksa hâlâ gelenlerin hepsinin ülkemize alınacağı mı söylenmektedir; Libya’da her şey sütliman mı olmuştur; Irak’la tüm sorunlarımız hâllolmuş mudur; sözde müttefik, gerçekte düşmanımız olan ABD Trakya sınırımız Dedeağaç’a inanılmaz büyüklükte askerî yığınak yapmaktan vaz mı geçmiştir; Yunanistan Türkiye’yi yönetenlerin baskısıyla işgal ettiği adalarımızı boşaltmış, diğer adalarda yaptığı akıl almaz yoğunluktaki askerî yığınağı geri mi çekmiştir; Libya konusunda, bozuk olan ilişkilerimizin daha da gerildiği Mısır’la olan sorunlarımız mı çözülmüştür; İsrail, Suudi Arabistan ve BAE ile el mi sıkışılmıştır; Karadeniz’de kışkırtma yapan İngiltere ve Doğu Akdeniz’de kışkırtma yapan Fransa bu fesatlardan pişman mı olmuşlardır; aleni olarak bizi hedef alan ortak askerî tatbikat yapan, bir kısmı da sözde müttefik olan ülkeler bunu bir daha yapmayacaklarını mı ilan etmiştir; hükümet ABD taşeronluğu için Afganistan’a yollama sözü verdiği Mehmetçik konusunda doğruyu mu görmüştür; ticari gemimize deniz korsanlığı yapanların başrolünde olan Almanya özür mi dilemiştir; ABD ve AB millî bütünlüğümüz, güvenliğimiz ve “beka”mız için açık/kapalı olarak yaptıkları sinsilikleri ve düşmanlıkları yapmayacaklarına söz mü vermişlerdir; ya da Türk Ordusu hain terör örgütü PKK’yla mücadeleden vaz mı geçmiştir?

Bu yazdıklarımdan hangisinde iyiye doğru ve ülkemiz lehine bir gelişme olmuştur da Türk Ordusu sayıca küçültülmüştür?

***

Elbette ki çağın teknolojisine uygun olarak ordumuzun yapılandırılması ve millî harp sanayimizin çok daha güçlendirilmesi gerekliliğine yürekten inanıyorum. Gemi inşasında yakaladığımız millîlik oranının ve muazzam başarının harp uçaklarının yapılmasında gösterileceği günü umut ve heyecanla bekliyorum.
Tüm harp malzemelerinde yerlilik oranının artırılması ve hedefin %100 olarak koyulması inancımı hep canlı tutuyorum.

Tarif etmeye çalıştığım; hantal olacak sayıda askeri olmayan fakat asker mevcudunun idealden aşağı sayıya düşürülmediği, Türk ordusunun gelenek ve teamüllerini devam ettiren, hareket ve vurucu gücü, teknolojik imkân ve kabiliyetleri en yüksek seviyede olan, harp silah ve malzemelerindeki millîlik oranında %100 hedefini benimseyen her manada modern bir ordudur.

***

Tüm bu konuları değerlendirirken, belki de en öncelikli husus şudur: Orduyla kumpas davalarından itibaren bu kadar “oynanmamalıydı.”   
Bundan sonra, ordunun yapısına normal sivil idarelerin yapması gerekenden daha fazla müdahale edilmemeli, gelenek ve teamülleri yıkılmamalı ve nihayet bu kadar zor zamanlarda asker mevcudu bu kadar azaltılmamalıdır.

***

Bilhassa bizim coğrafyamızda “güçlü Ordu, güçlü Devlet” demektir. Bu düstur asla unutulmamalıdır.

 

 

 

  • Mehmet S. Nane

  • 9 Ağustos 2021

Sayfayı Paylaş

Yorumlar

Düşüncelerinizi Bizimle Paylaşın

leaf-right
leaf-right